‘Bırakalım ticarete girsinler belki böylece darbe yapmazlar’

  • 02 Eylül 2011 Cuma

Org. Işık Koşaner’e ait olduğu iddia edilen bant kayıtları tabii ki çok şeyi ifade ediyor.

Ama bu kayıtlar bana, özellikle dün deşifre olan ikincisi, sanki imajı ‘piyasada’ dibe vurmuş bir şirketin yönetim kurulu başkanının çalışanlarına ‘façanızı düzeltin’ talimatı gibi geldi. ‘Şehit yakınlarını ziyaret edin, erleri kullanmayın, medyaya dikkat edin falan’

Aşağıda Turgut Özal’ın DPT günlerinden bir anekdot aktaracağım. Belki Özal’ın aşağıdaki tarihi sözleriyle Işık Koşaner’e ait olduğu iddia edilen ama bir holding başkanı edasını taşıyan deşifreler arasında bir bağlantı kurarsınız…

Türkiye’de ordunun, sanayinin, ticaretin içinde olması çok az rastlanır, özgün bir örnektir ama bu özgün örnek buraya nasıl geldiğimizi de anlatır.

Türkiye’de sanayinin, geleceğe yatırım yapan, yaygın, verimli işletmeler olarak gelişmesi ve küresel ölçekte rekabet yapabilmesi inanın yalnız ekonomik refahı belirleyecek bir olgu değildir. Bu, aynı zamanda, siyaseti ve onun aktörlerini belirleyecek kadar önemli bir ayrım noktasıdır. Sanayinin rekabetten uzak, devlet bürokrasinin elinde çarpık yapılanması, Türkiye’nin bütün Cumhuriyet boyunca yaşadığı sorunların temel çıkış noktalarından birisidir.

Türkiye’de sanayinin gelişimine, Sanayi Bakanlığı’nda, DPT’de birçok önemli görevlerde bulunarak tanıklık eden Doç. Kahraman Emmioğlu, bütün bu süreci çok çarpıcı değerlendirmelerle anlatır. Kahraman Emmioğlu, Turgut Özal’ın DPT’nin başında olduğu 1967 yılında FIAT ve Renault projelerinin nasıl önlerine geldiğini şöyle yazar:

‘O günlerde (1965-1970) araba imalatının ekonomik olması için imalat sayısının en alt miktarı yılda 200.000 adetti. Tam ekonomi sağlanması için bu sayı 1.000.000 âdete çıkıyordu. Bize getirilen proje başlangıçta 20.000 adetti. Bize göre 8-10 yıl Türkiye tek otomobil fabrikası ile yetinmeli idi. Aksi halde iki fabrika talebi paylaşacağından imalat sayıları çok küçülecek ve maliyetler artacaktı.’ Emmioğlu bu yüzden o yıllarda yalnız FIAT üzerinde durulduğunu ve Özal’ın da onayı ile FIAT kararnamesinin çıktığını söyler. Ama sonrası ilginç, bakın ne olmuş: ‘ FIAT kararnamesi çıkar çıkmaz, OYAK mensupları resmi general üniformalarıyla DPT’ye Renault otomobil projesini getirdiler. Mesele artık ekonomik olmaktan çıkmıştı. İzin verilmezse, askerler bundan rahatsız olacaklardı. Rahmetli Turgut Özal, bizzat ağzından ‘Ordu ticarete girsin, belki işleri dolayısıyla ihtilal yapmazlar’ demişti. Ama yanıldı, DPT, Renault projesine de izin verdi. Ordunun 1971, 1980, 1997 kapalı ve açık ihtilallerine de mani olunamadı.’ O yılların DPT’si birçok stratejik yatırım kararına imza attı. Ancak darbe süreçleri ve arkasından gelen koalisyon dönemleri, ithal ikamesi sürecini, devlet bürokrasisi ve devlete sırtını dayamış sözüm ona ‘sanayicinin’ elinde bir yağma düzenine çevirdi. Tabii sonra sürecin mimarlarından Demirel’in bizzat itiraf ettiği gibi ‘yetmiş sente’ muhtaç olduk.

G. Kore-Türkiye temel tarihsel ayrım

Türkiye’nin neden çok daha iyi olabilecekken bir Güney Kore olamadığı, Güney Kore’nin markalarını ortaya çıkartamadığı bu tarihte gizlidir. Güney Kore, başlangıçtan itibaren ileri teknolojiyi hedeflemiş ve bu amaçla sağlam bir teknoloji altyapısı kurmuş ve özellikle seksenlerden itibaren devlet, bugün bir dünya markası olan Kore devlerini, uygun ölçek, küresel rekabet konusunda adeta yeniden dizayn etmiştir. Ama Türkiye’de başta askeri bürokrasi olmak üzere, bir takım güçler, tam aksini yapmışlar, ülkeyi, içe kapalı, ekonomi dışı bir iç sömürge olarak yapılandırmışlardır. İşte yukarıda Doç. Emmioğlu’nun söylediği gibi; OYAK’ın DPT koridorlarındaki ‘ekonomi dışı’ girişimleri her zaman bu süreci bize anlatacaktır.
Koşaner’e ait olduğu iddia edilen deşifreler de bize, askerlik mesleği dışında bir ordu olduğunu anlatıyor. Demek ki olması gerekenler olması gereken yerde değil ve bu yüzden sistem baştan beri çarpık gelişmiş, güdük kalmış.

Ancak şimdi Türkiye’nin önünde, çok ciddi imkânlar var. İşte Libya, enerjiden inşaata, teknoloji yoğun sektörlere kadar müthiş bir pazarın başlangıç noktası. Anadolu’da emekleyen sanayi firmalarının önünü ancak piyasanın, rekabetin kusursuz işleyişi açar. Şimdi yeni bir teşvik sistemi gündeme gelecek ama inanın en büyük teşvik, Türkiye’nin bölgesinde demokrasi ve barışı hâkim kılacak adımları atması, üretimi sınırsızlaştıracak yeni bir bölgesel büyüme anlayışını hayata geçirmesidir.