Davos’un “riskleri” ve kriz sonrası dünya

  • 26 Mart 2012 Pazartesi

Küresel sermayenin en önemli iç dökme toplantılarından biri olan Davos zirvesini bu yıl da idrak ediyoruz. Gerçekten de hem Davos toplantılarında seçilen temalar hem de yapılan oturumlardaki konuşmalar birçok açıdan aydınlatıcı ve şaşırtıcı olur. Özellikle şu kriz baş gösterdiğinden beri, kapitalizmin en tepelerinde ‘biz nereye gidiyoruz; bir bilen var mı’ havası hâkim ve çok ilginç itiraflar, öneriler gündeme gelebiliyor.

Mesela 2009 Davos’ta Putin, çok şaşırtıcı bir konuşma yapmıştı. Putin, 2009’daki Davos konuşmasında, dünyanın dolara olan bağımlılıktan kurtulması gerektiğini, korumacılıktan vazgeçilmesini ve silahlanmaya son verilmesini istemişti.

Davos toplantısının temasını tespit eden Dünya Ekonomik Forumu, bu yıl küresel kapitalizmin geleceğini tehdit eden riskleri kategorize etmiş. Şöyle: Ekonomik riskler, çevresel riskler, jeopolitik riskler, toplumsal riskler ve teknolojik riskler. Dünya Ekonomik Forumu, bu beş temel risk grubundan, -terörden likidite sorunlarına, enflasyon-durgunluktan emek piyasası dengesizliklerine kadar- neredeyse sonsuza giden risk kümeleri üretmiş. Bunları birazını aşağıdaki yıldıza benzeyen risk haritasında görüyorsunuz.

Şimdi Putin’in 2009 Davos konuşmasına geri dönelim. Burada Putin, daha Avrupa krizi ayyuka çıkmadan, kapitalizmin bu krizi aşması için üç temel adım önermişti: Birincisi yeni bir mali sistemdi. Bu, çok açık olarak, ilk önce ‘yeni’ bir genel eşdeğeri yani dünya ticareti yönlendirecek bir parayı gerektirir. Bunun bir diğer anlamı da küresel mutabakattır. Putin, 2009’da -Davos’ta- şunu demek istemişti; ‘biz, küresel mutabakatı gerçekleştirmeden bu krizi aşamayız.’

Zaten ‘küresel mutabakatın’ ikinci adımı Dünya Ticaret Örgütü’nün yeniden yapılandırılmasıdır. Bu, ticaretin yeniden düzenlenmesi ve yeni gümrük rejimleri demektir. Yani, sınırların ekonomik olarak ‘resmen’ ortadan kalkması ve bunun DTÖ’nün denetiminde kurumsal yapısının oluşturulması, doğal kaynakların kullanımının ve dağıtımının yeniden düzenlenmesinin sağlanmasının gerçekleşmesi gerekir. Bu Davos’un, bu yıl, temel risk olarak gördüğü çevre sorununun çözümü için de önemli bir başlangıçtır.


Ama en önemli Putin çıkışı 3. maddeydi; silahlanmaya son verilmesi ya da en azından silahlanma ‘yarışının’ karşılıklı olarak aşağı çekilip buradan artan kaynakların yeni bir küresel düzen oluşturulması yönünde kullanılması… Bu, kesinlikle yeni bir ‘detant’ anlamına gelir. Putin, bunları 2009’da söylemek zorundaydı. Çünkü 50 yıl sonra ‘petrol zengini ülke’ kavramı ortadan kalkacak. İşte 2009’da Putin’in Davos’ta gördüğünü bugün Avrupa’nın göbeğinde Merkel ve Sarkozy ikilisi göremiyor. Sarkozy, Ortadoğu ve Afrika’da ABD’nin bıraktığı boşluğu doldurarak, Fransa ve Almanya merkezli yeni bir kapitalizmin adımını atacağını sanıyor. Fransa’nın, Rusya, İran ve Türkiye’ye rağmen bunu yapacağını sanmasının aymazlığını bırakın, bu, kapitalizmin yeni bir yolculuğa çıktığını görememenin de sonucudur. Dünya Ekonomik Forumu bütün sorunların merkezine  Küresel Yönetişim Yetersizliğini koymuştur. Buradaki ‘yönetişim’ kavramı çok önemlidir. Artık ulus-devletlerin hiyerarşik yönetimi yerine bütün küresel aktörlerin katılımının en üst düzeyde sağlandığı, kararların ortaklaşa alındığı yeni bir ağ kamusal sistemi devreye giriyor. Bu, yeni bir yolculuktur.