Şu günlerde olan biten hiçbir şeye yalnız söz konusu gelişmenin günümüzdeki yankısı ve ağırlığı çerçevesinde bakmamak gerekiyor galiba. Hem ekonomide hem de politik alandaki bütün gelişmeler geçmişin birikimini ve bu birikimin ağırlığını taşıdığı gibi, bugünden ziyade, önümüzdeki günleri de anlatıyor. Mesela Merkez Bankası’nın son hamleleri yalnız güncel ekonomiye ilişkin sorulara yol açmıyor, çok daha ötesini anlatıyor.
Böyle dönemlerde merkez bankalarının, piyasaların aksine kürek çekmeye çalışmasının pek olumlu sonuçlar vermeyeceği bilinir. Çünkü küresel piyasalardaki balonlar merkez bankalarının rezervlerinin çok üzerinde. Krizin bir dip noktası aradığı bu geçiş dönemlerinde spekülatif ataklar da yoğunlaşır. Böyle olunca küresel para ve emtia piyasalarının kendi dinamikleriyle çalıştığını da söyleyemeyiz. Yani şu başında ‘serbest’ olan birçok ‘rejim’ bildiğimiz anlamda çalışmaz. Başta ‘serbest’ piyasa olmak üzere ‘serbest’ kur rejimi gibi kurgular, piyasa dışı müdahalelere daha da açık hale gelirler. Bu anlamda hiçbir fiyat piyasa dinamiklerini ve rasyonalitesini yansıtmaz. Örneğin dolar, Amerikan Merkez Bankası’nın (Fed) son operasyonuyla değer kazanmaya başladı. Ancak hem ABD’nin ekonomik verileri hem de Fed’in kriz sırasındaki para politikası çerçevesi doların değerli olamayacağını söylüyor. O zaman burada Fed’in piyasaya doğrudan müdahalesi söz konusu. Aynı şekilde Türkiye gibi mali piyasaların görece sığ olduğu ülkelerde, böyle dönemlerde, kurları ve faiz oranlarını belirlemeye dönük atakları yapabilecek büyüklükte sermaye yapılarının olduğunu ve öteden beri de bu tür ‘piyasa dışı’ yönlendirmeleri yaptıklarını biliyoruz. O zaman Merkez Bankası’nın iki gündür devam eden müdahalesinin serbest kur rejimini, bir kur tavanı oluşturarak, delecek bir girişim olarak nitelememiz zor. Taraf Gazetesi’nden Gökhan Karabulut, bankanın müdahalesinin başarılı olması durumunda bile sorun olacağını belirtirken buradan hareket ediyor ve Merkez Bankası’nın bu tür ‘başarılı’ operasyonlarının bizi ‘yönetimli dalgalanma’ rejimine götüreceğini söylüyor. İyi de, zaten bir aydır liranın başına gelenler serbest kur rejiminin sonucu değil ki; cari açık falan tamam da, dolar ve euronun da bu seviyelerde olmaması gerekiyor bu şartlarda. Karabulut’un yazısı, Merkez Bankası’nın bu kapsamlı operasyonunu olası sonuçları itibariyle irdeleyen tek yazı ama şu anki piyasa meselesinin arka planını tartışmıyor. Belki bir sonraki yazıda yapar.
Sonuçta, Merkez Bankası, tarihinde ilk defa Türkiye ‘Cumhuriyet’ Merkez Bankası olduğunu anlatan bir ısrarı ve bunun doğrularını yapıyor. Yani devletin bürokrasinin ve bürokrasiye yaslanan güçlerin değil, doğrudan cumhurun (halkın) bankası…
Bu arada, çok komik, Avrupa’da batmakta olan bankalardan birinin Türkiye yöneticisi, Merkez Bankası’nın rezervlerinin kritik sınıra yaklaşmakta olduğunu söyledi. Merak etmeyin rezervlere bir şey olmuyor; hatta artıyor.( Bkz: 3. adım)
Piyasa ve serbestiyet mi dediniz
Türkiye’de Merkez Bankası’na, devletçi-yağma ekonomisi döneminde içteki haramiler, piyasa dışı soygun koşullarını dayattılar ve banka aracılığıyla ülkeyi soydular. Ancak Merkez Bankası ‘bağımsız olmalı’ yalanı döneminde de tekelci devlet kapitalizminin küresel temsilcileri Merkez Bankası’nı bu sefer dışarıya kaynak aktarım mekanizması olarak kullandılar. Yani anlayacağınız, Merkez Bankası’nın bu tür büyük müdahalelerle piyasanın ‘serbestiyetini’ kazaya uğrattığını savunanlar, zaten öteden beri, ortalıkta ne piyasanın ne de serbestiyetin hiç bulunmadığını atlıyorlar.
İşte bu anlamda Merkez Bankası’nın şu sıra yaptıkları aslında çök köklü bir dönüşümü anlatıyor. Bu, hem bürokratik-devletçi piyasa dışı içe kapalı ekonomiden kopuştur hem de ulus-devletler hiyerarşisine dayanan tekelci-küresel ekonomi paradigmasından.
Putin, Rus İzvestiya gazetesinde yayımlanan makalesinde, eski Sovyet Cumhuriyetleri’ni Avrasya Birliği çatısı altında birleştirme projesini ortaya attı. Makalenin adı; ‘ Gelecek Bugünden Başlar’ Putin, bu iddialı hedefi, AB’nin deneyimlerinden yola çıkarak inşa edeceklerini söylüyor.
Bugün AB’nin sorunları birlik olmasından değil olamamasından kaynaklı. Dünya ekonomik küreselleşmeden siyasi küreselleşmeye gidiyor. Ama bunun için herkesin eşitlendiği bir sıfır noktası gerekli, galiba oraya doğru yolculuk başladı.